aynı zamanda - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

aynı zamanda



"aynı zamanda" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 28 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
aynı zamanda at the same time zf.
General
aynı zamanda in the same breath zf.
aynı zamanda also zf.
aynı zamanda in the same time zf.
aynı zamanda too zf.
aynı zamanda the while zf.
aynı zamanda at that zf.
aynı zamanda all in the same breath zf.
aynı zamanda as well zf.
aynı zamanda concurrently zf.
aynı zamanda therewithal zf.
aynı zamanda at one and the same time zf.
aynı zamanda therewhile [obsolete] zf.
aynı zamanda contemporaneously zf.
aynı zamanda also zf.
aynı zamanda in the mean space [obsolete] zf.
aynı zamanda but only bağ.
aynı zamanda however bağ.
Phrases
aynı zamanda meanwhile zf.
aynı zamanda while at the same time expr.
Colloquial
aynı zamanda in the meanwhile expr.
aynı zamanda in the meantime expr.
aynı zamanda in the same breath expr.
aynı zamanda into the bargain expr.
aynı zamanda at/in one go [uk] expr.
Idioms
aynı zamanda at one fell swoop expr.
aynı zamanda in one fell swoop expr.
Technical
aynı zamanda concurrently zf.

"aynı zamanda" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 107 sonuç

Türkçe İngilizce
General
aynı zamanda yer alma conjunction i.
aynı zamanda birçok yerde mevcut olma ubiquity i.
aynı zamanda ve aynı hızla paripassu i.
aynı zamanda olma coincidence i.
aynı zamanda planlama concurrent planning i.
metroseksüel ve maskülen, aynı zamanda şefkatli, ilgili, düşünceli erkek ubersexual i.
aynı zamanda her yerde bulunma ubiquitariness i.
bir başkasıyla aynı zamanda yaşamış kimse cotemporary i.
aynı zamanda yaşayan kimseler coevals i.
aynı zamanda olma co-occurrence i.
(sahibinin aynı zamanda ingiliz kilisesi rahibi olduğu araziye ait) mesken squarsonage [uk] i.
aynı zamanda olmak concur f.
aynı zamanda rastlamak coincide with f.
aynı zamanda oluşturmak concreate f.
aynı zamanda meydana gelen simultaneous s.
aynı zamanda olan contemporaneous s.
aynı zamanda her yerde bulunan ubiquitous s.
aynı zamanda iyi ve kötü olan dulcamara s.
aynı zamanda ya da aynı yerde varolan coexisted s.
aynı zamanda olan concurrent s.
aynı zamanda yapılan isochronic s.
aynı zamanda olan equitemporaneous s.
aynı zamanda oluşan concurrent s.
aynı yerde ve aynı zamanda gerçekleşen co-located s.
aynı zamanda meydana gelen coinciding s.
aynı zamanda meydana gelen coincident s.
aynı zamanda meydana gelen cooccurring s.
aynı zamanda meydana gelen concurrent s.
aynı zamanda olan simultaneous s.
aynı zamanda yapılan simultaneous s.
aynı zamanda olmayan asynchronous s.
yumuşak ama aynı zamanda sakız kıvamında olan fudgy s.
aynı zamanda her yerde bulunan ubiquarian [rare] s.
aynı zamanda her yerde bulunan ubiquitary [obsolete] s.
aynı zamanda yaşayan cotemporary s.
aynı zamanda var olan cotemporary s.
aynı zamanda olan parallel s.
doğru aynı zamanda as well zf.
le aynı zamanda at the same time as zf.
bu durumda, aynı zamanda at that zf.
aynı zamanda da and as well zf.
ile aynı zamanda concurrently with zf.
hepsi aynı zamanda all in unison zf.
fakat aynı zamanda but at the same time zf.
aynı zamanda her yerde bulunarak ubiquitously zf.
ile aynı zamanda with ed.
aynı zamanda da not only but also bağ.
sadece ... değil, aynı zamanda... not only but also bağ.
Phrasals
aynı zamanda bir şey daha olmak double as f.
(aynı zamanda) bir şey olarak da çalışmak/hizmet vermek double as f.
aynı zamanda bir şey de olmak double as f.
Phrases
aynı yerde aynı zamanda at the same time, same place expr.
aynı yerde ve zamanda at the same time, same place expr.
bu arada aynı zamanda while at the same time expr.
Colloquial
benim olan aynı zamanda senin, senin olan aynı zamanda benim what's mine is yours, and what's yours is mine expr.
Idioms
iltifat gibi görünüp aynı zamanda eleştiri olarak da anlaşılabilecek yorum a backhanded compliment i.
eleştiri gibi görünüp aynı zamanda iltifat olarak da anlaşılabilecek yorum a backhanded compliment i.
aynı zamanda farklı bir pozisyonu/rolü daha olmak wear a different hat f.
aynı zamanda farklı bir rolde/pozisyonda daha çalışmak wear a different hat f.
aynı zamanda farklı bir rolde/pozisyonda daha görev yapmak wear a different hat f.
aynı zamanda başka bir pozisyonu/rolü daha olmak wear another hat f.
aynı zamanda başka bir rolde/pozisyonda daha çalışmak wear another hat f.
aynı zamanda başka bir rolde/pozisyonda daha görev yapmak wear another hat f.
içerisinde yer aldığı bir şeyin aynı zamanda karşısında yer almak hold with the hare and run with the hounds f.
sadece güzel veya yakışıklı değil aynı zamanda akıllı da/yetenekli de/başarılı da olmak be not just another pretty face f.
sadece güzel/yakışıklı olmamak (aynı zamanda akıllı, yetenekli olmak) be not just a pretty face f.
aynı zamanda her yerde all over the map expr.
sadece güzel/yakışıklı değil (aynı zamanda akıllı, yetenekli) not just a pretty face expr.
sadece güzel/yakışıklı değil (aynı zamanda akıllı, yetenekli) not just another pretty face expr.
sadece güzel/yakışıklı değil (aynı zamanda akıllı, yetenekli) more than just a pretty face expr.
Trade/Economic
çalışanların aynı zamanda ortaklar olduğu ticari işletme employee-owned business i.
çalışanların aynı zamanda ortaklar olduğu ticari işletme employee-owned enterprise i.
aynı zamanda olan simultaneous s.
Law
birbirine rakip firmaların fiyatları usulsüz olarak aynı zamanda aynı miktarda artırması parallelism i.
aynı zamanda meydana gelen coincidental s.
Politics
aynı zamanda iki farklı göreve sahip olma dual office holding i.
Industry
yumuşak zeminde inşaat makinelerinin rahat hareket edebilmesi için yere şilte seren veya kalas döşeyen, aynı zamanda iş makinelerinin temizlenmesine ve çalıştırılmasına yardım eden işçi matman i.
Technical
iki dalganın aynı zamanda aynı noktadan geçmediği durum out of phase i.
aynı zamanda meydana gelmek synchronize f.
aynı zamanda meydana gelmek synchronise f.
aynı zamanda hem görsel hem işitsel olmaya dair visual–auditory s.
aynı zamanda veya aynı anda concurrently zf.
Television
radyo yayını yapan bir istasyonun aynı zamanda yazılı bilgiler yayınlaması radio data system i.
Dyeing
aynı zamanda magdala kırmızısı olarak da adlandırılan, naftilaminin bazı diyazo türevlerinden elde edilen boyarmadde naphthalene red i.
Transportation
farklı güzergahlar üzerinden aynı varış noktasına birim zamanda ulaşma hızındaki farklılık differential rate i.
Medical
genel felç ve omurilik zafiyetinin aynı zamanda ortaya çıkması taboparesis i.
iki veya daha fazla ilacın aynı zamanda kullanılması cotreatment i.
aynı zamanda bulunan concomitant s.
Biology
(taksonlar) aynı jeolojik zamanda oluşan synchronic s.
Astronomy
gök cisminin güneşin doğuşuyla yaklaşık aynı zamanda doğması heliacal rising i.
ay ile aynı zamanda en yüksek noktaya çıkan (yıldız) moon-culminating s.
(gök cismi) güneşin doğuşuyla yaklaşık aynı zamanda heliacally zf.
Tobacco
dumanı ağızdan üflerken aynı zamanda burundan çekme french-inhale i.
Social Sciences
kendi ebeveynlerine bakarken aynı zamanda kendi çocuklarına da bakan insan grubu sandwich generation i.
Linguistics
(taksonlar) aynı jeolojik zamanda oluşan synchronical s.
Religious
incil'in (aynı zamanda tevrat’ın) bilinen en eski yunanca tercümesi the seventy i.
(aynı zamanda ingiliz kilisesi rahibi olan) arazi sahibi squarson i.
Geography
abd'de çok sayıda siyahinin yaşadığı ve aynı zamanda verimli siyah toprağıyla ünlü bir bölge black belt i.
mozambik'in en büyük şehri ve aynı zamanda başkenti maputo i.
Geology
izotop oranı diyagramında aynı zamanda oluşan kaya veya mineral örneklerini gösteren çizgi isochron i.
Sport
spor kulübünde aynı zamanda oyuncu olarak görev alan yönetici player-manager i.
Music
üç konunun hem ayrı ayrı hem de aynı anda zamanda işlendiği müzikal triple fugue i.
aynı zamanda okunan discantus s.
Mythology
aias'ın babası ve aynı zamanda yunan mitolojisindeki kahraman figürlerden biri telamon i.
(roma mitolojisinde) aynı zamanda satürn'ün karısı olan bolluk ve bereket tanrıçası ops i.
Archaic
aynı zamanda olan cotemporaneous s.
Modern Slang
kendini kadın, erkek ve aynı zamanda cinsiyetsiz olarak/hem kadın hem erkek olarak tanımlayan kimse ambonec i.